Aklıma bir öykü geldi şimdi


Hollanda’da yaşayan bir Türkiyeli, hâli vakti düzelince köyünden amcasını Hollanda’ya davet etmiş.
Pasaport, vize vesaire işleri tamamlanmış ve birkaç hafta sonra amca yeğeninin yanına varmış.
Amca-yeğen hemen şöyle bir yürüyüşe çıkmışlar.
Bizim genç adam, medenī ve iktisadī başarısının verdiği huzur ile öz güven sayesinde gururla amcasına kılavuzluk etmiş. Hava güzel, yol sakin, genç gördüğü her şeyi yaşlı adama anlatmaya başlamış.
Bundan hiç de sıkılmayan amca, aksine, arada bir sorular bile sormuş.
Hemen bir yel değirmenini işaret etmiş.
„Yeğen, bu nedir?“
„Emmican, bu bir değirmendir.“
“Eyi de, hanı bunung suyu?”
« Emmi, bu su ile işlemez ki. Bu yel değirmeni. Bak, bunlar kanat. Yel eser, kanatları döndürür, kanatlarsa taşı. Taş da guvvetlenir, tahılı öğüdür. Anladın mı?“
„Elbette, anladım, yohsam sen beni angut mu belliyon? Ama dur, yeğen, kanat manat tamam da, bu meretin suyu haradan akar, hanı suyu?“
„Emmi, dedim ya, bak, rüzgâr gelir kanatları döndürür, kanatlar taşı. Taşsa öğüdür mü tahılı. Aha sanga un, bulgur. Anladınğ mı gayrı?“
Oğlum, sen de beni eyice cahal sandıng şimdi. Attırma tasımı, başlatma babanıng kabrına. Her bir şeyi anladım tabii. Lakin gafama girmeyen bir şey var. Yeğen,bu değirmenin suyu nereden akar?“
„Of, Amca, bak, yel gelir…“
…..
Türkiye böyle işte… hatta dünyadaki bütün Türkiyeler…
Din, töre, ideoloji… belledik mi bikellem… değirmenin suyu nereden akıyor…
Dostum Danyal’ın kaleminden. Teşekkürler.